İlk Altın Madalya
İlk Avrupa Şampiyonluğu ‘Altın Madalya’
“Haydi çocuklar, haydi! Ülkemize madalya haberini vermeyi o kadar çok arzuluyorum ki…”
Uzun, yorucu ama zevkli bir maratonun ardından ülkemize döndük. 36 saat süren bir karayolu yolculuğu sonrası, 21 Eylül 2006 sabahına İstanbul yeni uyanıyordu. Sabahın ilk saatlerinde televizyonda ‘Günaydın’ programına konuk olacaktık. Kübra’yı programa hazırlamamız gerekiyordu. Sonra üç gazeteyle; Cumhuriyet, Hürriyet ve Milliyet’le söyleşi planlanmıştı. Biz yoldayken yapılmıştı bu planlamalar. Sonrasında Beşiktaş kulübünün otelde yapacağı ziyaret. Üç TV ile CNN Türk, Beşiktaş TV ve NTV ile yeni bir program. O günü saat 01:00’de ancak tamamlayabildik. Cuma gününü yaşamaya başlayalı bir saat olmuştu.
Cuma sabahı da iki gazeteyle yine yeni bir söyleşi vardı. Cumhuriyet gazetesi tekrar geldi. Yeni Şafakla da söyleşi tamamlandı. Ana sponsorumuz Türkiye İş Bankası’nın Genel Müdürü Ersin Özince de Kübra’yı İstanbul’da kabul edenler arasındaydı. Özince, onca yoğun programı arasında 20 dakika ayırdı bize. Kübra’ya armağanlar verdi.
Veee, Kübra, Cuma akşamı 23 sularında, ailesiyle kucaklaşabildi nihayet.
Bir şampiyonluk sonrasıydı bu yaşananlar. WFM Kübra Öztürk, Montenegro-Hersek Novi’de 9-19 Eylül 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilen Yaş Grupları Şampiyonasında ‘16 Yaş Avrupa Satranç Şampiyonuydu.’
“Bu madalya satranç tarihimizin yaş kategorilerinin ilk altın madalyasıydı”
Şampiyonluğun Öyküsü
Kübra şampiyonaya dokuzuncu sırada başlamıştı. Sekizinci tur sonuna geldiğimizde 6.5 puanla zirveyi paylaşan iki oyuncudan biriydi Kübra. Dokuzuncu turdan madalyayla çıkmak içten bile değildi.
Her turdan sonra teknik ekip ve yöneticiler bir araya geldiklerinde günün değerlendirmesi yapılıyordu. Madalya beklentimiz olan oyuncular, ülke sıralamasını belirleyecek kritik maçlar, tek tek ele alınıyordu. Çok iyi organize olmuştuk. Ne yapılacak, taktikler nasıl olacak antrenörlerimiz tarafından ele alınıyor, yöneticilerle de tartışılıyordu. İşimiz zordu. IM Hasan Kılıçaslan baş antrenör olarak oradaydı. FM Yakup Bayram, FM Yasin Emrah Yağız, FM Alper Efe Ataman diğer antrenörlerimizdi. Yönetici olarak ben ve Genel Sekreter Hakan Aktaç oradaydık.
Yolculuk
Hersek Novi1
Hersek Novi2
Hersek Novi3
Hersek Novi4
Hersek Novi5
Hersek Novi6
Hazırlık çalışmaları1
Hazırlık çalışmaları2
Tur başladı1
Tur başladı2
Hazırlık çalışmaları3
Kazandım!
Şampiyon1
şampiyon2
Kutlama1
Kutlama
İş Bankası Kutlama1
İş Bankası Kutlama2
İş Bankası Kutlama3
Her tur, teknik ekip, yöneticiler, veliler salon önlerinde nöbet tutuyordu adeta. Salondan her çıkan oyuncumuzun yüzünde en az dört-beş saat satranç oynamanın yorgunluğunu okumak zor değildi. 14,16,18 yaş gruplarında, genel grup ve kızlar aynı salonda oynuyordu. Kübra da oradaydı. Oyunu biten oyuncularımızdan diğer oyuncuların durumlarını soruyorduk. Her defasında “Kübra kaybedebilir, durumu iyi değil, açılıştan çok kötü çıktı.” türünden haberler bizi oldukça üzüyordu. Bir süre sonra aldığımız haberler değişiyor “Beraberlik olabilir, belli olmaz yine de.” benzeri yanıtları alıyorduk. Sonra Kübra salondan çıkıyor, yorgun bir biçimde “Kazandım.” diyordu. Bir tur, iki tur, üç tur. Eeee be kızım, bir tur bize rahat nefes aldır Allah aşkına!
Nedendi bu stres, neden salondan haber alınamıyordu? Neden diğer oyunculardan olup-biten hakkında bilgi almak durumunda kalıyorduk? Çünkü maçlar canlı yayınlanamıyordu. Montenegro küçük bir Avrupa ülkesi. Sırbistan’dan henüz yeni ayrılmış, bağımsızlığını yeni elde etmişti. İnternet altyapısı çok zayıftı. İnternete ulaşmak o kadar kolay da değildi. Otelde bize sunulan olanaklar arasındaki internet kafe ancak saat 21:00’den sonra ve kısa süreyle hizmet verebiliyordu. Ülkemize resim ve haber gönderebilmek için bile otel dışındaki yerlerden yararlanmaya çalışıyorduk.
Bu nedenle yarışma salonundaki oyunlara ait bilgileri ancak diğer oyunculardan öğrenebiliyorduk. Bir de Türkiye’den gelen telefonla. İlginç değil mi? İsteyen oyunculara ‘Monroi’ sistem hamle yazımı uyguluyorlardı. Bu yolla maçlar canlı yayınlanabiliyordu. Bu hamle yazım sistemine bizim oyuncularımız alışık olmadığından, yoğunlaşmaları bozulabilir endişesiyle teknik ekip ve yöneticiler olarak kullanılmasına izin vermedik. Monroi hamle yazımını kullanan yabancı oyuncuları izleyen Ankara devam eden maçlar hakkında bizi telefonla bilgilendiriyordu. Telefonun ucunda IA&FM Özgür Solakoğlu vardı.
Sekizinci turda da aynı şeyler yaşandı. Son dakikalara kadar maçın gidip geldiğini sonradan Kübra’dan öğreniyoruz. Kazanan Kübra olmuştu. Yarın, dokuzuncu turda Kübra madalya için maça çıkacaktı. İyi, her şey güzel de bunu ülkemize nasıl duyuracağız sıcağı sıcağına? Yağmur, şimşek, elektrik kesintisi derken Adriyatik suları otelin bahçesine kadar gelmişti. Internet kayboldu. Resmi site de çok sonra hazırlanabilmişti. Bunu öğrenen Ankara haberi hazırlamış çoktan. “Kübra Madalyaya Oynuyor.”
19 Eylül. Saat 03:00 O gün, sekizinci turdan sonra, değerlendirmelerimizi sabaha karşı tamamlayabildik. Teknik ekip ve biz yöneticiler, neler olabileceğini uzun uzun görüştük. Ülke puanları hesaplanmaya çalışıldı. İlk on sırada yer alabilecek oyuncularımız tek tek ele alındı. Kübra ve rakipleri, madalyaya ortak rakipler ve onların rakipleri ve oyunları, son tur için ortaya koyabilecekleri taktikler ele alındı. Çok uzun soluklu bir çalışma yapıldı. Bizim için nelerin öne çıkabileceğinin olasılıkları hesaplandı. Birinci masada siyah taşlarla oynayacak Sırp oyuncu Marija Rakic (2128), Kübra (2110) ile eş puandaydı. Bu oyuncu kazanırsa ve Kübra kaybederse Kübra sıralamaya bile giremiyordu. Kübra’nın da kazanması durumunda gümüş madalya alacağımızı hesaplıyorduk. Tam tersi bir sonuç olursa, Rakic kaybeder ve Kübra kazanırsa, altın madalya bize gelecekti. Rakic altıncı turda Kübra’ya kaybetmişti. Şimdi 6 puanlı Azeri Gülnar Mammadova (2095) ile eşlenmişti. Kübra’nın rakibi de 6 puanlı Rus Olga Girya (2230) idi.
Şimdi düşünme ve karar verme zamanıydı. Planlar bu son kararımız üzerine yapılacaktı. Herhangi bir madalya mı alalım, yoksa bu madalya ‘altın’ mı olsun? Bu hesaplar uzadı, uzadı, uzadı.
Sonunda denildi ki işi uzatmaya gerek yok. Kübra çıkacak, oynayacak ve kazanacaktı. Beklediğimiz buydu. Sonra diğer masaları düşünecektik. Ama işi de sağlama almalıydık. Son taktik kararı, maçtan hemen önce, baş antrenör IM Kılıçaslan verecekti. Bu arada eğitim de sürüyordu bir yandan. Rus Olga’nın oyunları da çözümleniyor, Kübra’ya anlatılıyordu. Psikolojik üstünlük sağlayacak egzersizler veriliyor, rahat bir gece ve güzel bir uykuya hazırlanması sağlanıyordu. Oda arkadaşı Betül Cemre Yıldız da bu çabada en yakın desteğimizdi.
19 Eylül. Saat 10:55 Salonda herkes yerine oturmuştu. Bizim oyuncularımız da salonda yerini almıştı. Yoğunlaşması bozulmaması için Kübra’nın son anda salona gelmesini düşünmüştük. Madalya şansı olduğu için etrafında yoğun bir ilgi olacaktı. Organizasyon yetkilileri 16 yaş ikinci masada Kübra’yı bekliyordu. Resim alınacaktı.
Saat 10:58 IM Kılıçaslan Kübra’yı salona getirdi. Kübra güler yüzle ama son derece vakur, kendinden emin bir tavırla yerini aldı. Bakışlar Kübra’da yoğunlaştı. Elini uzattı rakibine ve tur başladı. Kübra, oynayacak, kazanmaya oynayacak ama bir beraberlik önerisi gelirse, diğer maçları da gözeterek kararı kendisi verecekti. Böyle bir taktik sorumluluk verilmişti kendisine. 10 dakika sonra bizleri salondan dışarıya çıkardılar.
Sonradan öğreniyoruz, her tur olduğu gibi, oyun kötüye gidiyormuş az daha. Beraberlik önerisini Kübra yapmış. Tabi rakibi reddetmiş, yanıtını emin bir eda ve tavırla taş sürerek vermiş ağzını bile açmadan. Hani her turda oluyordu ya, oyunu toparlamış Kübra. Sonra, aynı beraberlik önerisi rakibinden gelmiş, hem de iki kez. Bu kez sıra Kübra’da. Birinde taş sürerek, diğerinde de taş alarak vermiş yanıtını.
Saat 16:00 Kapıda bekliyoruz. IM Kılıçaslan ve Genel Sekreter Aktaç yaşadıkları stresten dolayı oradan ayrıldılar. Diğer salondan gelecek haberlerin de izlenmesi gerekiyor tabi bu arada. Salon birinci katta. 25-30 basamak merdivenle aşağıya, otelin deniz kıyısındaki bahçesine iniliyor. Yukarıda daracık bir merdiven sahanlığı var. O alanda bir o yana bir bu yana gidip geldiğimi anımsıyorum şimdilerde. Bir görevli, sürekli olarak, Sırpça oradan uzaklaşmamız gerektiğini söylüyor. İşaretinden anlıyorum. Aslında çevreyi ve içeriyi rahatsız edecek bir ortam değil orası. Benim gibi 10-15 kişi daha bekliyor merdiven sahanlığında. Ankara sık sık telefonla arayarak “Ne oldu, ne oldu?” diye soruyor. “Maç biter bitmez bizi arayın.” diyorlar.
Birinci masa Monroi hamle yazımı kullanıyor. Maç internetten izlenebiliyor. Bizim o ortamda internetten maçı izleme olanağımız yok zaten. O dönemde akıllı telefonlar da yok. Bilgisayarlar internete kabloyla bağlanıyor ve o saatlerde bu olanağımız da yok.
Biz ikinci masayı biliyoruz, Ankara birinci masayı. Biz oyunu biten oyunculardan Kübra’nın durumunu öğrenip Ankara’ya aktarıyoruz. Ankara, birinci masa hakkında bize bilgi veriyor. İletişime, organizasyona bakar mısınız?
Saat 16:25 Kübra kapıda göründü. Bitkin, süzülmüş biçimde ve şaşkın. ”Ne oldu Kübra?” diye sesleniyorum. Kübra’dan ses yok. Kübra’nın o hali beni biraz olsun endişelendirmişti doğrusu. Kübra sağına soluna bakıyor, Türkçe seslenen birini duyuyor, sesin nereden geldiğini arıyordu. Ben hâlbuki tam karşısında, bir metre uzağında duruyordum. ”Ne oldu Kübra?” Sonra Kübra’nın “Kazandım, kazandım!” diye haykırarak boynuma sarıldığını anımsıyorum. Sarmaş dolaş ve ağlaşarak, yüreklerimiz kabarmış biçimde aşağıya iniyoruz. Diğer oyuncularımızın, ailelerin yanına gidiyoruz. Orada da ayrı bir hava esiveriyor aniden. Haberi duyan havalara sıçrıyor.
Sonra telefona sarılıyorum, Ankara’yı, Başkan Yazıcı’yı arıyorum. “Kübra kazandı!” Ankara’nın o anda ayağa kalktığını ve sevinç çığlıklarını duyuyorum telefonun diğer ucundan. Şimdi birinci masayı izleyecekler, madalyanın renginin haberini bildirecekler bize. Kübra 7,5 puana ulaştı. En kötü sonuçla birinciliği paylaşıyor ve gümüş madalyayı kazanıyordu o dakikalarda.
Saat 16:40 Birinci masada da maç bitiyor. Beraberlik. Altın madalya Kübra’nın!
“Haydi çocuklar, haydi. Ülkemize madalya haberini vermeyi o kadar çok arzuluyorum ki…”
Bu dileğimin yerine gelmesinden o denli mutluyum ki, madalya haberini Ankara’ya telefonla bildirirken o kadar mutluydum ki. Böylesi haberleri vermek, o anı yaşamak öyle güzel ki…
18 Ekim 2019
IA&IO Tahsin AKTAR
Kübra ‘Altın’ madalyayı alırken, Rakic ‘Gümüş’, Mammadova ‘Bronz’ madalyada kalmıştı. Kübra bu altın madalyayı kazandığında WFM unvanını taşıyordu. Şampiyonada oynadığı rakiplerinin hiç birinin bir FIDE unvanı yoktu. Bu gün, Kübra WGM, Rakic WIM, Mammadova IM, Olga WGM FIDE unvanlarına sahiptir.
Yorumlar -
Yorum Yaz